Ayrılıkların ve buluşmaların romanı
Alejandro Zambra; boşlukların, hatırlamanın ağırlığının ve hesaplaşmaların anlatıcısı. Gerek Şili’nin yakın geçmişindeki gerek yarattığı karakterlerin yaşamındaki önemli dönemeçleri hafıza bağlamında hikayeleştiren yazar, zamanın kişiler ve toplumlar üzerindeki kuşatıcılığını ve yıkıcılığını işliyor metinlerinde.
Zambra, anlarda ve süreçlerdeki bilinenleri ve ihtimalleri boşluk zemininde bir araya getiriyor. Masumiyeti ve günahı, gidenleri ve dönenleri, anımsayanları ve silenleri yan yana koyarak bir çatışma zemini kotarıyor. Bunlara, ebeveynleriyle sorunlar yaşayanları ve geçmişin tortularıyla boğuşanları ekliyor. ‘Eve Dönmenin Yolları’nı ve ‘Ağaçların Özel Hayatı’nı okuyanlar bu izlekleri hatırlayacaktır.
Zambra, sıradanlıklardan ve sadelikten olay örgüsü kurarken dünyayla ve kendisiyle çatışarak yaşayan karakterler çıkarıyor karşımıza. İç muhasebeler ve gerilimler de peşi sıra geliyor. Zihin bulanıklıkları, kavgalar ve buradan bir ışığa ulaşma da cabası. Hikayeye edebiyat ve şiir katarak anlatımını genişletiyor, hatta bazı noktalarda dağıtıyor. Bunu ise geçmiş ve gelecek arasında salınım izliyor. Bekleyişler, hayal kırıklıkları ve tuhaf kavuşmalar ise her şeyin üstüne tüy dikiyor adeta.
Zambra, aynı zamanda kabullenişlerin ve zorlanan sınırların yazarı; bu ikisi arasındaki çatışma veya zıtlık sayesinde karakterlerini bunalıp iz sürer hale getiriyor. Sıkılan ve isyan edenler kendisini şiire, ardından da çağrışımlara ve sorulara vuruyor.
Zambra, hafızanın yazarı; onun insana oynadığı oyunları, açtığı kartları ve çevirdiği filmleri kurguluyor. Dolayısıyla geçmiş ve şimdi birbirine karışabiliyor bu kurguda. Belgelerim ve Bonzai, yazarın tam bu yolda ilerlediği metinler. Üstelik kağıda dökerek hatırlayan ve unutanları karşımıza çıkarması da yazarın edebi söyleminin önemli bir parçası. Daha doğrusu bu da onun okura bir oyunu. Şili’deki Pinochet diktatörlüğü dönemine dair anlatım ve sorgulamalarında öne çıkan bir şey bu.
Romanlar ve öyküler kaleme alırken okuma ve yazma üzerine düşündüğü metinleriyle hakikat-kurmaca ilişkisine de yoğunlaşan Zambra, hem geçmişi irdeliyor hem de gelecek için malzeme topluyor. Yarattığı boşlukları, kişisel hesaplaşmalarla ve örselenmişliklerle doldururken şiiri ve edebiyatı, bazen fonda kullanıyor bazen de onların rolünü büyüterek ortaklık ve ayrılıkların anlatıcılığına soyunuyor. ‘Şilili Şair’, tüm bunların kesişim noktasında bulunuyor.
AİLE OLMA ÇABASI
Romanda Gonzalo, Vicente ve Carla karakterleri başta olmak üzere, ülkesinin yazarlarına ve şairlerine, ardından Latin Amerika’nın kalburüstü isimlerine sahneyi teslim ediyor Zambra. Baba olmanın yükünü, üvey evlatlığın güçlüğüyle tamamlarken şiirlere ve metinlere atıfların yanı sıra karakterlere dizeler yazdırarak ilerliyor. Hatırlıyor, hatırlatıyor ve hem roman kahramanlarına hem de okurlara yine oyunlar hazırlıyor. Olup bitenleri ve olasılıkları şiirlerle birbirine bağlarken gerçekleri, kurmacayı ve ironiyi katıyor işin içine.
Romanın birbiriyle ilintili iki ana ve birçok yan izleği var. Ana izlekler şiir tutkunu Gonzalo ve Carla arasındaki kavuşma ve ayrılıklarla şekillenen gelgitli aşk.
İlkgençlik yıllarında birbirine aşık olan Carla ve Gonzalo, adeta şiir gibi bir ilişki yaşıyor, ardından ayrılıyor. Duygularını dizelere döken ve yeniden kavuşma isteğiyle yanıp tutuşan Gonzalo, Carla’ya sürekli şiir gönderiyor. Şairlerle ve şiirle pek arası olmayan Carla ise bu çağrılara yanıt vermiyor. Böyle bir dokuz yılın ardından ikili, tesadüfen karşılaşınca aralarındaki ateş harlanıyor. Gonzalo öğretmen olurken Carla, önceki ilişkisinden dünyaya getirdiği oğluyla bir yaşam sürüyor. Böylece bir “aile” haline geliyor üçlü; babalık yapmaya uğraştığı Carla’nın oğlu Vicente’yle Gonzalo’nun ortak noktası ise şiir.
Üvey oğluna şairleri ve şiiri sevdirmeye çalışan Gonzalo, kaleme aldığı dizeleri basacak yayıncı bulmakta zorlanınca doktora yapmak üzere New York’un yolunu tutuyor ve Carla’yla arasında yine mesafe giriyor. Bu süreçte büyüyüp on sekizine gelen Vicente ise Santiago’da gazeteci Pru’yla tanışınca hem ülke tarihini hem de Şili şiirini öğrenmeye başlıyor ve deyim yerindeyse bu çaba, hayatının anlamı haline geliyor. Doktorasını tamamlayıp ülkesine dönen ve üniversitede edebiyat hocası olan Gonzalo ve Vicente, uzun bir aradan sonra sanatın ve hayatın öğrettikleriyle birbirini anlamaya çalışıyor.
Böyle anlatıldığında, kocaman kitabın sıradan bir roman olduğu izlenimi uyanabilir. Zambra, ayrıntılarla, ironiyle, Şili’nin edebi ve siyasi tarihiyle şiiri ve bir aile hikayesini birleştiriyor. Dolayısıyla küçük şeylerin büyük olayları çağırdığı bir hikayeler bütününe dönüşüyor ‘Şilili Şair’.
ŞAİRLİĞİN VE AŞKIN FARKLI HALLERİ
Zambra, kurmaca karakterleri, öncelikle Şilili şairlerle, daha sonra diğer Latin Amerikalı yazarlarla aynı sahneye taşıyarak hikayeyi, hem zenginleştiriyor hem de yeni hikayelerle besliyor. Dahası, aile olmaya çalışan üç kişinin geçmişini, şairlerin hayatıyla ve şiirin tarihiyle buluşturuyor. Şairlerin çatışmaları ile üvey evlat ve baba gerilimini meselenin merkezine yerleştiren Zambra, gerçek şiir ve şair ile gerçek ve üvey baba arasındaki farkları edebî bir potada eritiyor.
Üvey babasından etkilenen ve şiiri hayatının anlamı haline getiren Vicente, romanın hayati bir karakterine dönüşüyor. Öte yandan, Gonzalo’nun tavrı ve kaleme aldığı dizeler aracılığıyla Şili’nin siyasi tarihine, milliyetçilik karşıtlığına ve özgürlüğe dair konulara da giriyor Zambra. Başta Pablo Neruda olmak üzere, ülke tarihinin karanlık dönemlerinde ateşböceğine dönüşmüş isimlere saygı duruşunda bulunuyor.
Zambra, şiiri adeta bir soluk ve yaşama diye niteleyen Gonzalo ve Vicente aracılığıyla okurla pek çok bilgi ve an paylaşıyor. Şiirin ne olduğunu ve olmadığını, şairin kim olduğunu ve olamadığını, bazen açıktan bazen de satır aralarında anlatıyor.
‘Şilili Şair’; ayrılıkların ve buluşmaların, karşılaşmaların ve teğet geçişlerin romanı bir anlamda. Gerçek ve kurmaca hikayeleri bu bağlamda birbirine katan Zambra, yaşadıkları bunalım dolu dünyayı sözcüklerle ve eylemle kurtarabileceğine samimiyetle inanan, hatta inanmakla kalmayıp bunun için canla başla çalışanlara selam gönderiyor. Şairin şair, üvey babanın üvey baba olarak kalıp kalmayacağını, şiirle, edebiyatla ve ilişki çözümlemeleriyle sorgulayan yazar, aynı zamanda şairliğin ve aşkın farklı hallerini de getiriyor karşımıza. Yaşamanın, bir ailenin üyesi olmanın ve sözcüklere sarılmanın, insanı sürüklediği güçlükleri ve getirdiği mutlulukları anlatan Zambra’nın, ‘Şilili Şair’i isteyenin aile ilişkileri ve üvey evlat-üvey baba bağlantısı, isteyenin şiir ve şairlik üzerinden okuyabileceği bir roman olarak kurguladığını görüyoruz.